Obez insanların yaklaşık yüzde 15-20'sinde, çoğunlukla da kadınlarda, obezitenin tehlikeli sonuçları (kan şekeri seviyeleri normaldir, kan basıncı normaldir ve belirgin bir kardiyovasküler hastalık yoktur) görülmemektedir ve bir çok obez ‘’ama ben sağlıklıyım’’ savıyla yaşamaktadır.
Ancak zafer iddia etmenin bir anlamı yok, çünkü obeziteye uzun süreçli baktığımızda, zaman geçtikçe her şeyin kaçınılmaz olarak değiştiğini ve belli bir noktaya kadar kendilerine "sağlıklı" diyenlerin sorunlarla karşılaştıklarını görürüz: Metabolik değişiklikleri olmayan obez kişilerin sonraki yıllarda koroner kalp hastalığına yakalanma riski normal kişilere göre yüzde 50 oranında artmıştır.
Gerçek katil: Beyaz Yağ Dokusu!
Anlık olarak sağlıklı gözükse bile obezite, kalp ve damarlar için tehlikeleri katlanarak artırır; çünkü her şeyden önce daha büyük bir iltihaplanma durumuyla ilişkilidir. Bunun sonucunda bağışıklık düzeneğinin olumsuz etkinleşmesi ve sitokin üretiminin artması; bu elementlerin kardiyovasküler sistem üzerinde olumsuz etkisi vardır ve çok fazla yağın genellikle hipertansiyon, dislipidemi, diyabet gibi diğer risk elementleriyle ilişkili olması gerçeğiyle daha da kötüleşir.
Tüm bunları önlemek için ilk başta beslenme ve yaşam tarzı elbette düzenlenmelidr. Ancak her birey bağımsız değerlendirilmeli ve özellikle hormon bozukluğu olup olmadığı ve obezite sağaltımının başarılı olması bu konuda en yetkin bilim dalı olan endokrinoloji süzgecinden geçirilmesini zorunlu kılar.